BİR AVUÇ

BİR AVUÇ

Bir avuç içi sıkıntısıyla başladı her şey. Baktığımda ise gördüğüm sadece birkaç çizgiydi.

Diğer elim okşadı bir diğer elimin avuç içini. O sırada fark ettim, düzdü ama biraz da engebeli. Tıpkı dağlar gibi, çizgiler de yollar gibi. Bitiyorlar ama birbirlerine hiç bağlanmıyorlar. Bir sınır var. Anlayamıyorum. Hiç böyle bakmamıştım.

Kim koydu bu sınırları? Geçemiyorum ötesine, düşüyor elim bir diğerinin üzerinden derin bir boşluğa. Dur bir dakika. Bu dağlar? Engebe dediklerim gerçek bir dağ mıydı? Yol dediklerim nehir mi? Irmak mı? Elime bulaşan tükenmez kalemin mavilikleri nedir peki? Deniz mi? Yoksa biz insanlar mı?

Ya bugüne kadar gördüklerim?

O zaman şimdi kapat avucunu. Sık yumruğunu. Ört o görünen gerçeği; dağ, deniz, ırmak, nehir, insan diye saydığım tüm güzel çizgilerini. Ört ve tüm bu saydıklarım orada kalsın, anlattıkları gibi.  

Kalsın anlattıkları gibi. Ama sen anlatma sakın. Bu engebeli düzlükten kimseye bahsetme. Bırak yumru olarak kalsın. Yoksa sana da yapışacaktır manşetlerde deli sıfatları.

Öğrettiklerindense, hayal gücünden ibaret dediğim filmler anlatır olmuş gerçekleri.

Fanusun içindesin işte, kabul etmeli insan. Bir avuç içi kadar.

Göremediklerim daha bir heyecanlandırır bu vakitten sonra beni.

Ne de olsa hiçbir şey göründüğü gibi değil der Âdem’den olma.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir