Featured
GİRİŞ

GİRİŞ

Merhaba Mysticship okurları,

Yazılarımı sizinle paylaşmaktan sevinç duyuyorum ve nihayet arzu duyduğum Mysticship yolculuğumuza başlıyoruz.

Arka planda güzel, heyecanlı ve aynı zamanda kaygılı geçen bir süreç içindeydim. Ve şimdi sizlerle fikirlerimi paylaşmak, denemeler yazmak ve tüm bunları okumanızı sağlayabilmek gurur ve heyecan verici olacak.

Yazılarım tamamen şahsi görüş ve fikirlerimdir. Mysticship vizyon ve misyonuna uygun bir plan içinde ilerleyeceğim. Yazılarımla ilgili düşüncelerinizi paylaşabilmeniz adına da yorumları açık bırakacağım. Görüş ve önerileriniz olursa toplum kurallarına uygun bir şekilde benimle paylaşabilirsiniz.

İnançların,

Yaşamı doldurduğu hayatlara,

Selam olsun…

Keyifli okumalar dilerim.

ÜÇ VAKTE

ÜÇ VAKTE

Bir kalemin ucu gibi
Yazar mısın beni?
Mürekkebine bular mısın?
Gelmediğin günlerin ızdırabını da
Ekler misin içine?
Bir bakışına hasret kalan gözlerimin
Resmini çizer misin?
Bir hücrene dahi dokunamayan,
Tek başına, buz kesen ellerimi
Isıtır mısın?
Peki ya geçen zamanı,
Telafi eder misin?
Konuşulamayan her anın
Hasretini içine çeker misin?
Üç vakte kadar bir kuş uçurur musun;
Ayağı incilerle bezeli,
Aşk için kanatlanmış,
Bir gelecek için?

MUKADDERAT

MUKADDERAT

Tam da bugün
Kaç gün oldu kaç yıl
Sayamadım.
Senden ve benden
Gittiğimiz günü hatırlarım
Sonra bir de
Hayatlarımıza giren başkalarını.
Sen öyle bir yola girdin ki,
Geri dönüşü olmayan.
Ben öyle bir yolda ilerliyorum ki,
Bazen dikenli bazen güllerle bezenmiş.
Herkes seçimini yapmışken
Bir daha geri dönmek mi?
Üzgünüm.
Bir arkadaş bile değilsin artık.
Belki bir tanıdık,
Belki bir yabancı.

SANDAL

SANDAL

Bir Sandal olsam
Küreklerim çekse beni
Açık ufuklara
Sarıdan çalan mavilerin yüzeyinde
Çatlasa bir yanım
Ufaktan su alsam
Varsam tadına tuzlu suların
Ne batışım umrumda olur
Ne ölümüm
Yüzeyinde kalmak yetmez bana
Derinlerine inmek
Denizin mavisini içime almam gerek
Güneşi izlemek yetmez bana
Isıttığı suyun tadına varmam gerek
Ağaçtan kalbim
Dayansa da bu batışa
Vuracak elbet bir sahile
Taştan kumsalın eteklerine
Parçalanmış da olsam
Varacağım tüm güzelliklerin elbet tadına

BEKLİYORUM

BEKLİYORUM

Bekliyorum şimdi,
İçimde sönmüş bir ışığı.
İnsan gördükçe aydınlanan,
Bir florasan gibi
Bekliyorum şimdi.
Kurumuş bir ağaç gibi
Yeniden filizlenmesini.
Tam oradan büyümesini.
Belki bir çiçek açmasını,
Bir meyve vermesini,
Bekliyorum şimdi.
İçimde kurumuş bir kökün
Toprağa yeniden bağlanmasını
Dallanıp budaklanmasını
Sönmüş bir ışığın
Yer altında yeniden canlanmasını.
Benimle gün yüzüne çıkmasını
Bekliyorum şimdi.
Güneş gibi parlayıp
Günümü aydınlatmasını
Ay gibi geceme konup
Yoluma ışık olmasını
Bekliyorum şimdi.

BOĞA

BOĞA

Ay’ın yüceldiği o yer,
Duyguların mekanla buluştuğu.
Bakımın, bakıcılığın
Bir anneliğin, bir babalığın
En güzel hali.
Serinkanlı, sabırlı, kararlı.
Bir o kadar da inatçı.
Muhteşem hafızasıyla
Ah bir de olsa kendisinin farkında.
Ona verilen gök çantasının içindeki,
Yeteneklerin ve güzelliklerin,
Gökten eline düşmüş güvenin, huzurun,
Ah bir farkında olsa.
Alıp da onları büyütse.
Şaraplar, ziyafetler, güzel kokular,
Sonu gelmez latifeler eşliğinde bir aşk.
Şahane bir kıyafet,
Lezzetli bir yemek.
Ne modacı ne de gurme,
O tüm yeteneklerin doğal sahibi.
Gölgeler içindeyken bazen,
Kıskanç, güvensiz, riskin dibine batan.
Bazen ise sıkı sıkıya olduğuna tutunmuş,
Değişimi reddeden bir boğa.
Sakın kırmızıyı gösterme ona,
Değişime zorlanmış gibi,
Sinirleniverir sonra.
Para, lüks, güzellik,
Güvenli huzurunun bir parçasıdır oysa.
Ah bir de olsa kendisinin farkında,
Yetişse tüm yetenekleriyle doğada.

AKREP

AKREP

Bir tohum,
Çürüyen yaprakların altında.
O günü bekleyen,
Toprağın en temiz haliyle,
Güne merhaba demeyi.
Eşsiz güzelliğiyle,
Yaş toprağın içinden,
Beyazlar içinde yeşillere uyanmayı,
Beklemiş bir tohum.
Sonbaharın gelmesiyle,
Siyaha çalan,
Çürüyen bedeni,
Sararmış yaprakların altında,
İşte o günü bekler.
Rüzgar eser,
Toprak arınır.
Kuru yapraklar, yerini
Tözlere bırakır.
Beklemiş bir tohum,
Uyanır yeşillere,
Çöplerinden arınmış toprağa.
Kendine üs belirlemiştir toprağını.
Orada kök salmıştır bir kere.
Ölmüş bir yaprağın altındaki o tohum
Arınmış toprağın bir bireyidir artık.
Eşsiz güzelliğiyle,
Yağmurun son damlasında,
Çıkarır bedenini yeryüzüne.
İşte o tohum,
Bir mevsim beklemiş,
Küllerinden yeniden doğmuştu.
Bir tohum misali insan,
O mevsim gelince,
Bazen yeniden doğmak için,
Bazen nesiller için,
Bir akrep misali,
Bir anka kuşu gibi,
Çürüyen yaprakların altından,
O günü bekleyerek geleceğe bakacak.
Kaç mevsim sürerse.
Ağacın dalında çürümeyi bekleseydi,
Sırf düşmemek uğruna,
Kim yeşerirdi bir mevsim sonra?

PARLA

PARLA

Ben bakacağım
Sen anlatacaksın
Hiç tanımıyormuş gibi yapacağım
Yıldızlar gibi parlayacaksın
Sen kaybettiğin ümidinle
Yeniden doğacaksın
Bir anka kuşu gibi
Parlayan teninde
Bir yıldız eksikse
Gelirim bir yıldız gibi kaymaya
Kurşunlar saplanır göğsüne
Karanlıklar düşer zihnine
Ama ben yine bakacağım
Sen anlatacaksın
Yıldızlar gibi parlayacaksın
Hadi resmet hayatını
Kendini anlat
İçinde benim olduğum
Karala bir şeyler
Yıldızlar gibi parlayan
İçinde aşkı tarif ettiğin.
Bedeninden ibaret sandığın
Sevgiyle yoğrulan ruhun
Ama senin asla farkında olmadığın
Kaybettiğini sandığın ümidin
Bildiklerinin üzerini çizecek
Bir yıldız gibi parlayacaksın
Ben bakacağım
Sen anlatacaksın

YENİDEN

YENİDEN

Kanatlarımı inşa edebilirim
Kuş gibi uçabilirim
Gökyüzüne varabilirim
Renkleri içime çekebilirim
Meleklere dokunabilirim
Her biriyle oyunlar oynayabilir
Göremediğin renklerden sana bahsedebilirim
Her birini karıştırıp
Bir yenisini elde edebilirim
Kanatlarımı inşa edebilirim
Bir kuş gibi uçabilirim
Göğün yüksekliğini
Kendi küçüklüğümü
Uzaklardan görebilirim
Doğanın yeşilini
Denizin mavisini
Özgürlüğümün rengini
Sana anlatabilirim
Gözünü kamaştıran ışığın parıltısını
Bir yıldızın parlaklığını
Gözlerimden anlatabilirim.
Dilediğim gibi yürüyebilmenin
Ve bazen durmanın
İşte, o yerde kalmanın
Kuşlar kadar özgürken
Doyasıya anlatabilirim
Gördüğün bir gökkuşağında
Çocuklar gibi eğlenen ruhumu
Sana anlatabilirim
Kanatlarımı inşa edebilirim
Kuş gibi uçabilirim.
Yeniden ve yeniden.

SAMAN ALEVİ

SAMAN ALEVİ

Girmek istemem bir daha
Ne hayatına ne aklına
Bilirim ki en muhteşem halimle düşünürsün beni
Düşündüğün gibi kalmak isterim zihninde
Kalbindeki yerini ne değiştirmek
Ne de silmek isterim
İsterim ki sen beni en güzel halimle hatırla
Bir kere daha görsen beni
Vazgeçeceksin belki de
Değiştireceksin içindeki yerimi
Işıklar karanlıklara gömülecek
Aydınlık yollar kara sulara bürünecek
İşte ben o gün çamura batacağım
Bu öyle bir çamur ki
Balçıktan bir şelale
İsterim ki sen beni en güzel halimle hatırla
Bir kere daha görsen beni
Vazgeçeceksin belki de
İstemekten, hayal etmekten.
Ve ben o gün yok olacağım.
Bırak böyle yaşayalım
Akıllarda, kalplerde.
Çünkü bir kere gelsek yanyana
Bilirim ki bıraktığın gibi değilim
Göreceksin sen de
Ve ben en çok ondan korkarım
Taşlaşmış kalbimin, soğuyan bedenimin
Nasıl öldüğünü, nasıl da bittiğini
Görmeni asla istemem
Sen yaşatmak için gelsen bile
Ne yüzüm vardır buna
Ne de mecalim
Şimdi desen ki nolursan ol benim ol
Diyemem ki sana al beni yanına
İsterim ki son halimle hatırla beni
Şimdi gelsen vazgeçeceğini bilirim
Ne ben bıraktığın benim
Ne de bedenim
Gençliğim bir saman alevi
Aklım divane ruhum firarda
Yolunu kaybetmiş iki ruhtan
Eline hüzünden başka ne geçer sevgili?
Cesaretli ruhun şimdi ‘hadi’ der belki ama…
Sakince düşün derim
Ben bıraktığın ben değilim
Ne deli dolu ne de aynı bakış
Gözlerim hüzünlü
Ellerim titrek
Ayaklarım bir ileri iki geri
Sen zannedersin ki hep ileri
Ben bıraktığın ben değilim sevgili
İsterim ki sen beni en güzel halimle hatırla.
Ey sen, ulaşamadığım aşkım!
Sen bana varsan
O an yok oluruz.
En iyisi mi, öylece kal sevgili
Hatrımdaki gibi…
Bilirim ki ne sen zora
Ne ben yokluğuna dayanabilirim.

DÜŞÜNÜRÜM

DÜŞÜNÜRÜM

Aklımda sen,
Ruhumda sen.
Aklım da sen,
Ruhum da sen.
Varlığınla ben
Varlığında ben.
Biz diyebilmek için
Kaç yolumuz var?
Kaç akıldan geçmek,
Kaç ruha uğramak gerekir?
Yolun yolum mudur?
Bu yol bizim midir?
Bazen dikenli
Bazen çiçeklerle bezenmiş
Yalnız ve de birlikte
Düşünürüm,
Bu yol kimindir?