Featured
GİRİŞ

GİRİŞ

Merhaba Mysticship okurları,

Yazılarımı sizinle paylaşmaktan sevinç duyuyorum ve nihayet arzu duyduğum Mysticship yolculuğumuza başlıyoruz.

Arka planda güzel, heyecanlı ve aynı zamanda kaygılı geçen bir süreç içindeydim. Ve şimdi sizlerle fikirlerimi paylaşmak, denemeler yazmak ve tüm bunları okumanızı sağlayabilmek gurur ve heyecan verici olacak.

Yazılarım tamamen şahsi görüş ve fikirlerimdir. Mysticship vizyon ve misyonuna uygun bir plan içinde ilerleyeceğim. Yazılarımla ilgili düşüncelerinizi paylaşabilmeniz adına da yorumları açık bırakacağım. Görüş ve önerileriniz olursa toplum kurallarına uygun bir şekilde benimle paylaşabilirsiniz.

İnançların,

Yaşamı doldurduğu hayatlara,

Selam olsun…

Keyifli okumalar dilerim.

Yabancı Bir Haset

Yabancı Bir Haset

Ben iyiyim desem,
Olur musun yine mutlu?
Gerçi bir zamanlar,
Gözünden bile okunmazdı.
Görür müsün yine,
O saf ve plansızlığı?
Yoksa planlar mısın kendin gibi
Sende olmayanları?
Durdum ki niyet önemliymiş,
Sendeki nedir ki?
Baksan sevmek zannedersin.
Pek üstüme düşmez ama,
Yaşarken anladı insan.
Hasetle karşılaşmış,
Öksür, çünkü iksirin bu.
İnsana sevmek yakışırdı,
Ama birileri elmayı ısırmayı seçti.
Burada o elmadan çok,
Ama bir dahaki sefere sana yok.
HİSLERDE CİNAYET

HİSLERDE CİNAYET

Dilerim ki aklımın ve mantığımın,

Yaşamıma dair tüm deneyimlerimin

Sınırlarımı aşan hayallerinde,

Seni kendi yoluna götürecek sevgiyi ve inancı

İçimde bulabilirim.

Düşlerinden uzak kalmışların,

Dileğidir gerçek sandıkları,

Ama aslı, umutsuzluktan ibaret olan

Öğütlerinin içinde kayıp oluşun.

Bir zaman, kendilerinin de kaybolduğu gibi.

Anlayamamış olsalar ki

Sana, bana değil,

Kendilerine olan inançlarının yıkık olduğunu.

Yanlış yanlışı böyle doğuracaktı yüzyıllarca.

Öğüt dediğin yol göstermek değil miydi?

Bunun tek bir anlamı olabilirdi;

Cinayet, kurulmuş hayallere de gelir.

Gözleri açık, ayakta,

Çok insan gömüldü.

Ve zaman doğru bilinen yanlışları böyle yazdı.

Yine de derim ki,

Her şey iki dudaklarının arasındayken,

En karanlık kuyuların içinden bile,

Her şeye rağmen, çıkabiliriz.

Zihnin ötesine geçerek.

Belki biraz durarak.

Biraz gözleyerek,

Daha da ileri, yüzleşerek.

Neye inanırsa ona dönüşüyor insan.

Sadece izin vermeliyim kendime.

Sınırlarıma, korkularıma rağmen,

Hayal kur ve onları takip et demek,

Ne yüce olurdu ruhuma,

Kendime rağmen.

Herkese, her şeye rağmen.

Dilerim her daim,

İçimdeki ölü yazarları,

Ruhunu ve bedenini yasal katillere emanet etmiş,

Tüm insanları,

Ancak böyle yaşatabilirim;

O’nun huzurunda.

IŞIK

IŞIK

Anlayamadıkların birikince
Gözyaşlarınla bakarsın dünyana.
Bilmek içlerindeki boşluğu görmekse bile
Her biri varsayımdan ibaret, inan ışığa.
Sen,
Güzelliğinden içine sığdıramadıkların
Bugün başının üzerinde.
Yüklediğin anlamlar kaybolunca bir gün,
Çıkacak varlığının değeri günyüzüne.
Sen,
Değerini başkalarıyla atayan ruh,
Aradıkların hep kendinken,
Diyar diyar gezmenin faydası kime.
Beşer alır götürür, ışık ruha döndürür
Gözyaşların kurumadan,
Bir gün anlaman dileğiyle.

ARAFTA

ARAFTA

Ruhum kurtar beni derken
Sesimin uzandığı her anın saniyesinde
Yetişebilir miydi haykırışlarım onlara?
Ya sana?
İlk seslenişim değildi ki sizlere.
Belki daha kısıktı sesim,
Ama vardı yine sebeplerim.
Şimdi biraz daha can havliyle bağırıyorum sizlere,
Belki, bu kez işitirsiniz...
Derken bi' ümit sardı bedenimi,
Bu soğuğun karanlığında.
Canımı da koydum bir kenara.
Sanma sakın kendim için,
Şu yardım çığlıklarım.
Ruhumun aslı, bedenimden biraz ötede.
Ama hangi taşın altında?
Bir bilsem.
Ümitle sarılmış olan bedenim,
Sıcaklığını soğuğa teslim etmişken artık,
Karanlıkla bir oldu en nihayetinde.
Ben yetişemedim.
Ya siz?
Zamanın ötesinde
Bizimle bir olan ruhları gördüm,
Dokunmak mümkün değilken.
Siz şeytanın vücut bulmuş gölgeleri !
Teşrif edememişken çığlıklarımıza (!)
Bize kalkan olan
Sırlı perdelerin şeffaflığıyla,
Şahittir ki bu gözler
Dokunamadığımız nurdan kanatlılara.
Şimdi;
Sormayın nereden yazdığımı.
Yaşamla ölüm arasında,
Yaşamadan anlayamayacağın bir dünyada.
Biraz sevgiyle,
Bolca nefretle,
Çokça keşkeyle.
Yaşamla ölüm arasında
Bir yerde.



Depremde hayatını kaybetmiş olan tüm vatandaşlarımızın anısına...
Sevgiyle kalın.
BİR AVUÇ

BİR AVUÇ

Bir avuç içi sıkıntısıyla başladı her şey. Baktığımda ise gördüğüm sadece birkaç çizgiydi.

Diğer elim okşadı bir diğer elimin avuç içini. O sırada fark ettim, düzdü ama biraz da engebeli. Tıpkı dağlar gibi, çizgiler de yollar gibi. Bitiyorlar ama birbirlerine hiç bağlanmıyorlar. Bir sınır var. Anlayamıyorum. Hiç böyle bakmamıştım.

Kim koydu bu sınırları? Geçemiyorum ötesine, düşüyor elim bir diğerinin üzerinden derin bir boşluğa. Dur bir dakika. Bu dağlar? Engebe dediklerim gerçek bir dağ mıydı? Yol dediklerim nehir mi? Irmak mı? Elime bulaşan tükenmez kalemin mavilikleri nedir peki? Deniz mi? Yoksa biz insanlar mı?

Ya bugüne kadar gördüklerim?

O zaman şimdi kapat avucunu. Sık yumruğunu. Ört o görünen gerçeği; dağ, deniz, ırmak, nehir, insan diye saydığım tüm güzel çizgilerini. Ört ve tüm bu saydıklarım orada kalsın, anlattıkları gibi.  

Kalsın anlattıkları gibi. Ama sen anlatma sakın. Bu engebeli düzlükten kimseye bahsetme. Bırak yumru olarak kalsın. Yoksa sana da yapışacaktır manşetlerde deli sıfatları.

Öğrettiklerindense, hayal gücünden ibaret dediğim filmler anlatır olmuş gerçekleri.

Fanusun içindesin işte, kabul etmeli insan. Bir avuç içi kadar.

Göremediklerim daha bir heyecanlandırır bu vakitten sonra beni.

Ne de olsa hiçbir şey göründüğü gibi değil der Âdem’den olma.

GEL GİT AKLIM

GEL GİT AKLIM

Gel git aklım,

Unuttuğundan da fazlasını bıraktı geride. Bıraktı, çünkü… Belki de çünküsü yoktu. Bir neden aramanın bir anlamı yoktu. Bıraktıkların, saç tellerinin kırılan ucu gibi. Her biri bir anı, bir insan, bir an, bir duygu. Kesip attığın ve belki de daha kötüsü, bir kenara fırlattığın.

Dur bir dakika. Ya umudum? Ya ümidim? Ya bunu da unutursam? Tüm yaşam sebebim bir umut değil midir? İnsan sadece bir umuda emanet etmez mi şu uzun fakat küçücük yaşamını? Eder. Hem de nasıl eder. Bazen sadece bir umut yaşatır insanı. Bir yaşam, bir umuda işte bu kadar borçludur. Ve de mahcup. O yüzden etmelidir, umut. Hatta ta kendisi olmalıdır umudun. Işık saçmalıdır bu duyguyla. Saçmalıdır ki, umudunu kaybetmişlere yeniden bir umut tohumu ekebilsin en derinlerine. İşte böyle doğacaktır yaşını almış tüm insanlar. Var olmak, bazen başka bir yaşamın umuduna sığınmaktır. Endişe etme, o ışık tohumunun sahibi bulacaktır seni. Biz şimdilik sadece umut edelim.

İşte her şeyi unutur da aklım, bir bunu hatırlamaktan vazgeçmez.

Bir umudu geçip gitmek… Ne büyük sorumluluktur.

Dile ve umut et insan.

Et ki, yaşamın sonsuz olsun…

SANRI

SANRI

Unuttum her şeyi.
Dünün doğrularını.
Bu güne getiren doğru sanrılarımı.
Gerçeklerimi.
Başka gerçekler bulmak için koyulmuşken yola,
Kendi yolumun gerçeklerinden gidişim,
Adeta bir virajı döner gibiydi.
Belki de tüm bunlar gerçekti,
Ama hiç biri benim değildi.
Ait olmaya çalışırken her birine
Soyutlaşmış bir beden ve akıl,
Ve kalp, şimdi benimle.
Anlam ararsın bunu da gerçek sanırsın.
Varlığın buna cevapken, sen karanlıkta yanarsın.
Aslında anlarsın, yalnız kalmak istemeyişleri.
Belki de, sen de.
Belki de tek gerçek sadece aynadır.
Gördüklerin ya sen isen?
Daha da kötüsü, ya göremediklerin?
Korktukları, kaçtıkları ya kendileriyse?
İnsan kendinde olmayanı nasıl tanır?
Neyse, yarın bunu da unuturum zaten.
Cevapların bi anlamı kalmamış iken
Bir cümlede özne olmanın anlamı nedir ki zaten?
Boşver, unut gitsin.
Artık en iyi yaptığın bu iken
Unut gitsin.

BİZ

BİZ

Yalnızlığımın keyfi kalmamış. İtinayla bakıp keyifle sürdüğüm yalnızlığım, şimdilerde suratını büzüştürüyor bana. Kendi de anlamış gibi sanki, bilindik halinin bilinmeyenden daha güzel kalamadığını. Alt üste karıştı, üst nolduğunu şaşırdı, alt ise parladı. İyi sandığım geldi ağzını büktü; olmaz dediğim ise bugün yüzüme güldü. Işık sandığım bildiklerim, karanlık sandığım asıl ışığım, birbirinde karıştılar, yeryüzünde günün yüzü doğdu. Şimdinin gücü bu oldu. Güç sandıklarım bir anı gibi tarihte yerini alırken bugün yeni bir güç var oldu. İçimdeki “Biz”
Ne demiş Şems-i Tebrizi;
Nereden biliyorsun hayatının altının üstünden daha güzel olmayacağını.
Ne haklıymış oysaki.

MEÇHULİYET

MEÇHULİYET

Sanıyorum,

İnsanın iyiliği kötülüğünden gelir.

Ne kadar kötüyse o kadar iyi olabilir. İyiliği kadar da kötü.

İyilik vicdan meselesi.

Vicdanlı olan, kötülüğü kadar iyilik yapar.

Vicdanlı olduğu kadar da acımasızlığı vardır.

Acımasızlık ise vicdanın büyüklüğünden gelir.

Acımasız bir insan ya vicdandan gidiyordur,

Ya da vicdana dönüyordur.

Kötü olan ya iyilikten gidiyordur,

Ya da iyiliğe dönüyordur.

İyi dediğin ya kötülükten gidiyordur,

Ya da kötülüğe dönüyordur.

Sen giderken dönenler olmuş.

Söyleyin,

Kimin nereye gittiği

Nereden döndüğü

Meçhul.